23 Mayıs 2010 Pazar

TransToros - 2009 : 5.gün

5. gün : 05.08.2009


Osman 05.20 gibi kalmış güneşin doğuşunu seyrediyo, resmediyo.





06.00 da artık güneş doğmuş iyice



Çadırından kafayı uzatan Dr.Oktay güzel bir görüntü keşfetmiş çekiyo. Neyi mi?



Gölün karşısındaki sürüyü




06.30 gibi bende kalktım. Eşyalarıma bakıyorum.



Bu sabah niyetim eşyalarımı elden geçirmek.
5.gündeyiz, artık ne lazım ne değil biraz daha ustalaştım.
Bütün eşyalarımı dağıtıp gereksizleri ayıracak, medeniyete indiğimizde eve postalayacağım.

Bu lazım olur, bu değil (debriyaj balatamı da lazım değil kısmına koydum) diye ayırıyorum.

Bir çantayı gönderilecekler diye ayırdım, koca bir çanta oldu. Yuh bana, bu kadar gereksiz malzemeyi 5 gündür taşıyorum dağ tepe.



Herkes çadırında kahvaltısını ediyor.




Bu arada koyun sürüsü karşımızda bize görsel şölen sunuyor








08.30 gibi toparlanmış idik





Etrafta çöp bırakmadığımızdan emin olup hareket ediyoruz



Eşyalarımı ayırırken 90 cm genişliğinde arkamda taşıdığım katlanır koltuğumu, yanımıza bisikletle gelen göçek çocuğa bıraktım.
Güle güle kullansın.

4 gündür ilk kez dün gece kullandım ve olmasaydı da olurdu. Artık ondan da kurtuldum oh be.
(Bu tür geziye giderken yanınıza katlanır koltuk almayınız, kıçınıza biraz diken batsın bişi olmaz)

Yayladan aşağılara doğru devam ediyoruz. Geldiğimiz yerden değil, devamını yapıyoruz.

Zirvelerden şöyle bakmak acaip keyifli.
Bütün dağların üstündeymişim gibi..



 


Şu aşağı platoda yılan gibi uzanan yol var ya, hah ordan geçicez. yuppiiii
Tabii o platoya inene kadar epeyce terliycez.




Terliycez dedim aklıma geldi, orada öyle durmuş manzara seyrediyorken arkadan bir traktör geldi, romörkünde kar dolu.
Zirveden alıyolar karı, aşağıda ne yapıyolarsa, götürüyolar.
Hijyen falan hakgetire..

Bizde sıcaklamışız bi parça alıverdim arkadan. (yemişim hijyeni)




Köpeğin kemik kemirmesi gibi, kemiriyoruz buz gibi kar'ı.
Kokuyu alan geldi, aldılar elimden kemiğimi.. ay.. buzumu..



Traktörü daha fazla bekletmeden bizde yürüdük.

Taşlı, kayalı dik inişlerden kaya kaya vukuatsız (az vukuatlı) indik.
Resim çekmemişiz, yusuf-yusuftan fırsat kalmamış.

O platoyu nasıl geçtik tahmin edersiniz, uçarak
Ya resim çekmemişiz ya da ben bulamıyorum.

Nihayet 2000 li rakımlara indik ve etraf ağaçlanmaya başladı.





Yol üstündeki çeşmelerde soluklanıyoruz.





Bugün elimizde belli bir rota yok. varış yeri var. Oraya doğru yol bulmaya çalışıyoruz.

Çatallarda grup bekliyor, ben ve Ali (auke) bir yolu deniyor telsizle bilgi veriyoruz.







Ana! bi arayı atlamışım..
Biraz geri sarıyoruz...

Yayladan ve platodan Çamlıyayla'ya iniyoruz.
Benzin ikmali ve sürücü dış yıkama yaptırdıktan sonra birikmiş tamirat işlerini yaptırıyoruz.



Herkes incik bincik biyerlerini tamir ettiriyo. ben kırılan aynama bi çareler baktım bulamadım, vazgeçtim.

Auke kırılan yan çanta demirini kaynatıyo. Kendisi profesyonel dalgıç ve sualtı kaynakçısı olduğundan kendim yapayım dedi.





Tamirat işleri bitince yemek yiyelim dedik.

Ardından postaneye gidip fazlalıkları evler postaladık.



Benim koca çanta 12,5 kg gelmişti ve 11 TL ödedim.
Kocaman bir hacimden kurtulmanın keyfini yaşıyorum.

O sırada bir makam arabasıyla biri geldi, Belediye başkanıymış.





Sağolsun ilgi alaka gösterdi, ayaküstü sohbet ettik. Kimiz neyiz nerden nereye gidiyoruz v.s.




Etrafındaki adamlarda bi sağa bi sola koşuşturuyo resim çekiyo.

(daha sonra yerel gazetede bizi haber yapmışlar)

Biraz etrafı dolaştık. Ben bir nalburdan Auke'den öğrendiğim çelik kelepçelerden aldım. Lazım olabilir.




Yukarıda traktör romörküyle getirilen karın ne işe yaradığını gördük.
Buyrun üstüne biraz meyve şerbeti, ye gitsin serin serin kar.
Adı bici-bici'ydi sanırım.





Araya bir bölüm aldıktan sonra demin anlattığım kısma dönüyoruz.
Sar Uğur'cum.. oynat..

Ormanlık alanda hedefimize doğru yollar arıyoruz, giriyoruz çıkıyoruz.
Kah yol tıkanıyor, kah bu yol diğer tarafa doğru gidiyo yahu diyip dönüyoruz.






Çok keyifli yollar, manzara muhteşem..



Neşe içinde nefis oksijeni soluyoruz.. özlemişiz 3000 metredeki az oksiyenden sonra buranın çam kokulu oksiyenini..




Bi yollar katettik ve saat 16.00 yi geçmiş halde.

Karşıdan bir araç geldi, durdurup etrafı soruyoruz, bu yol nereye gider şu yol nereye..




Bize kendisinin geldiği tarafı tavsiye ediyor. 20 km kadar sonra bir dere varmış çok güzelmiş. İlla gidin diyo.
e hadi o zaman..




Çam kozalakları dolu yollardan inerek derenin yanına varıyoruz.

Dereden yukarıdayız, bir köprü ile karşıya geçiliyor. Köprüde duruyoruz.




Çok güzel, şırıl şırıl akan, etrafı yüksek kayalıklarla çevrili nefis bi yer..








Orada gördüğümüz bir yerliden bu yolun 100 metre sonra kapalı olduğunu öğrendik.
Saat 18.00 i geçmiş olduğunundan aynı yolu geri dönüp yeni yollar arayacak vakit kalmadığından burada kamp atmaya karar verdik.

Yaşasınnn..

Nereye yerleşelim diye etrafa bakınıyoruz. Dereye inecek yerler bakıyoruz.

Biraz ileride bir yapı var. Ne idüğü belirsiz.

Gözatıyoruz, kapısı penceresi açık, içerisi boş, sahipsiz bir yer. Ne binası ise..





Oraya ve etrafına yerleşmeye karar veriyoruz.
Ne güzel masası bile var. Ordan dereye inişte var.
Sanki bizim için yapılmış. Otelden lüks.



Evin içi pis kokuyor ve kimse yerleşmiyor.
Ama balkonları nefis.
Biz Murat'la çadırımızı üst balkona kuruyoruz. Alt balkonu da birileri alıyor, kalanlar dışarıda toprağa açıyor çadırını..



Hava kararmadan çadır ve yerleşim işini acele acele bitirip dereye koşuyoruz.

Kaç gündür toz-ter içindeki üstbaşımızı ve kendimizi yıkayacağız. Zira teke gibi kokuyoruz.

Sıvı sabunlarımızla hem çamaşır yıkadık hem kendimizi. Çok verimli değildi, birdahaki sefere kalıp sabun alacağım.










Bazı arkadaşlar üstbaşını ayrı yıkamak yerine üstünde iken hem kendini hem çamaşırlarını yıkamayı tercih etti





Bu dere kampımız gezideki en güzel, en keyifli, en unutmayacak yeri oldu.

Çocuklar gibi oynaştık derede, hava kararana kadar.

Bazılarımız hala çadırını kurmamış, karanlıkta kuruyor.
Bir kısmımız da yemek olayına giriyor.
Nedense ben çoğunlukla bir ileri seviyelerde oluyorum, hızlıyım galiba.
Ben yemeğimi yerken onlar çadır kuruyor, ben yatarken yemek yiyolar gibi.. bi level ileride oynuyorum ben.







Yemek faslı bittikten sonra tekrar dereye indik.

Çakılların üstüne kamp ateşimizi yaktık. (yangına güvenli bölge)









Yıkanmanın verdiği rahatlık, tok karın, sessizlik, doğa ve kamp ateşinin verdiği atmosferde hüzünleniyorum. Karımı ve çocuklarımı çok özledim...



Bazılarımız yorgunlukta oracıkta uyuyakaldı..



Güneş kadar parlak ayışığında..



Dereyi kendi huzurlu sakinliğiyle başbaşa bırakıp gittik yattık..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder