23 Mayıs 2010 Pazar

TransToros - 2009 : 6.gün

6. gün : 06.08.2009

Sabah 05.30 civarı kalkıyoruz.

Sabahları bu saatte kalktığımızı şu an resim kayıtlarından öğreniyorum. Genelde öğlene yakın hareket ettiğimizden hafızamda öyle erken kalktığımız falan kalmamış. Meğer ne erken kalkıyor ve ne çok oyalanıyormuşuz.. vay canına..




Etraf çamaşır dolu, kurumuş hepsi, güzel..



Toparlanıyoruz





Hareket etmeden önce havası inen tekerini şişiriyor Mehmet



Şu Auke (Ali) komik adam yahu.
Namussuza bak benim motorun gagasına ne yapıştırdı.
Tee Çamlıyayla PTT sinden aldığı kağıdı gelmiş bana yapıştırmış..
Beni Sarı PTT motoru yaptı.. Kerata..



Anıt ağacında toplu resim çektiriyoruz.






Devam ediyoruz yukarılara doğru




Yükseldikçe çam kozalakları da azlıyor çamlar da..


 




Bir süre düz ve manzaralı yollardan gidiyoruz. Toroslara bakın... muhteşem..







Düz yollar bitiyor taşlı yollar başlıyor.
Bir çobana rastlıyor ve yolun doğruluğunu teyid ettiriyoruz.



Yolun çok bozuk olduğunu traktör ile anca çıkılabileceğini söylüyor.
E biz de farklı birşey beklemiyoruz ki, traktörüz zaten biz.

Tırmanmaya başlıyoruz.. koca koca taşlı ve gevşek malzemeli dik mi dik bir yol.
Virajlar da cabası..

Bir şeyi daha açayım; hani etrafımızda off-road yaparız, fena yokuşlar çıkarız ama belli bir mesafededir ya bu öyle değil. Bu bitmiyo yüzlerce/kilometrelerce süren bir çıkıştan bahsediyorum. Artık bi düzelse de durup soluklansam diyosunuz kollarınız ve bacaklarınız ağrıdan koparken.

Önümde Cem arkamda Mehmet ve Ali var.

Kalkmışız ayağa böğüre böğüre tırmanıyoruz patinajla taşları ata ata.
Yolda teker izi oluşmuş halde. 
Cem sağ izi kapmış gidiyo, sol taraf uçurum.
Bir an tökezledi, sağa yattı, sola yattı gaz kesti yavaşladı ben arkasından yaklaşıyorum. Gazı kesemem durursam buradan bir daha kalkamam. Gazı kestiğim an tutuşu kaybederim.
Hadi Cem hadi Cem gazla diye diye yaklaştım, baktım hızlanmıyo, yaradana sığınıp sol ize geçmeye çalıştım. Sağ izden sol ize geçişteki orta kısım hem çok gevşek hem yüksekçe.

Oradan sekip direk sol uçuruma da uçmak var. O kadar kontrol edilemiyor bu şartlarda motor.
Neyse sol ize oturmayı başarıp Cem'in yanından gaz kesmeden geçtim. Geriye de bakamadım zaten kendi derdimden. Sonra o da toparlamış gerçi.

Bir türlü bitmeyen yokuş nihayet durulabilir eğime geldiğinde durdum. 
Cem, Mehmet ve Ali geldiler, onlar da durdular. Hepimiz nefes nefeseyiz. Nasıl bi yokuştu bu yahu dedik.

Yol aşağı yukarı şöyle bişi..



Arkadakileri bekliyoruz görünürde yoklar. telsiz anonsu geldi. aşağıda ufak bir kaza olmuş.
hadi bakalım aşağı yürüyelim.



Ne olmuş orda..




Şükür ciddi bir sorun yok.

Olay şöyle olmuş;
Selim sol izden gidiyorken yavaşlamış, Dr.Mehmet arkasından yavaşlayamamış ve sağından geçerken yan çantaları çarpışmış.

Çarpmanın etkisi ile Selim biraz daha sola doğru savrulmuş. Neyse ki uçuruma uçmamış durmuş. Dr. Mehmet te en sağa savrulmuş.

(Benim örnek gibi.. ama bizde yan çantalar yoktu. Geçmeden önce bunu hesaplamaları gerekirdi)



Selim'in sağ çantası dağılmış.



Dr.Mehmet'in sol çantası dağılmış. Sağ daha önce (1.gün) dağılmıştı zaten.




Neyse ortalığı toparlayıp ittirerek arkadaşları yukarı çıkardık. Herkes geldi, dinlendik.



Onca kayanın içinden yaşama başlanan şu minik çama bakar mısınız.
Çekilin çıkıcaaaamm diye bağırıyo resmen..
Bi minik su verip yanlız bıraktık.




O berbat yokuştan sonra ilaç gibi gelen düz yollardan bir süre gittik.




Bir yörük yerleşimine geldik.






Şimdiye kadar ziyaret ettiğimiz yörüklerden en sıcakkanlısı bunlardı.
Üzülerek söylüyorum diğerlerinde hiç umduğum anadolu insanı sıcaklığı bulamamıştım. Eşeğine bindiğimiz yörükler 5 tl bile istemişti yarı şaka yollu.

Tentelerinin altında soluklanıyoruz.



Yola bunla mı devam etsem acaba diyen Cem.



Sularımız bitti. Dr.Oktay son damlayı içiyor.




Yörüklerin de suyu bitmişmiş ufak kızları biraz önce almaya gitmiş, şimdi gelir ordan veririz dedilerse de kızcağız tee nereden taşıdığı suyu mu bitiricez olmaz deyip, kaynağın tarifini aldık. Giderken doldururuz diye.

Dümdüz platoda ne kadar anlatılabilirdi ki, garip bir tarif oldu, umarım buluruz.

Kıza bak ya, birkaç km ilerideki kaynaktan bidonla su getiriyor ailesine. 
Ben bizim çocukları bakkala gönderemiyorum, asansörle inip 1 sokak karşıya geçecek. peh!



Yavrum Anadolu insanı elinde ne varsa ikram ediyor. (işte buna bayılıyorum)



Bisküvi ve çaylarımız geldi. Ayran da var.




Auke Ali hayretle ve menuniyetle bakıyor.. Elindeki ayranı içerken.



İşte biz buyuz Auke'cim, Türk misafirperverliği bu.



Biraz dinledip muhabbet ettikten sonra yola koyuluyoruz.
Zor bela tarifini anladığım su kaynağına girmek üzere sapıyorum, Ali de arkamdan. Diğerleri sapmayıp sonra buluruz diye su almaktan vazgeçip devam ediyolar. Biz suyu alıp yetişicez.

Bakınıp durduk su kaynağını bulamadık, dolan dolan nihayet ufak bi derecik bulduk. İşte bu herhalde deyip şişeleri doldurduk. Ben iyice doyana kadar orada kana kana içtim.
(bunu anlattım ileride ne olacak bekleyin, bununla ilgili bi mevzu var)

Zirveler bitiyor



Artık platodayız, düz yollardan gidiyoruz.




Bazen 4.viteslere çıkıyoruz toprak yolda.
Önümüze çukur mu gelir diye endişe etmeden.
Amaaaan üstünden atlarız yaw.




Gördüğümüz yörüklere yolu soruyor, devam ediyoruz.




Ne çok çatal var. Her seferinde fal açıyoruz. bu mu şu mu?




Herkesin benzini azaldı.

Biliyorsunuz dünden beri medeniyete inmedik. Son kampımız derede idi ve oradan sonra da medeniyet görmedik.

Son doldurduğumuz benzinle iki gündür geziyoruz dolayısı ile herkesin benzini çok az.

KTM'i olan Dr.Oktay tamamen bitik. Son damlaları.
Kimse de benzin vermek taraftarı değil, herkes limitte.

Yanımızdaki benzin tankeri 1200 ADV Dr.Mehmet'e güveniyor ve soruyoruz durumun ne?
Bende tam doldurmamıştım ağırlık yapmasın diye demez mi, dövüyoduk.

Gene de ceza olsun diye ondan benzin çekip Dr.Oktay'a verdik. Ne de olsa meslektaşlar.

Artık tereddütle bir an önce medeniyete varma düşüncesi ile hareket ediyoruz. Benzinler alarmda.

Acele de ediyoruz, sanki hızlı gidersek benzin az yanacak, benzinciye bir an önce varıcaz.

Nihayet bir Asfalta çıktığımıza ilk kez sevindim. Her zaman asfalttan ayrıldığımızda sevinirdim.

GPS ten kontroller yapıp asfalttan benzinciye gideceğiz. En azından artık asfalttayız, kalsakta bi araç geçer.


Bu arada durduğumuzda suyumdan biraz daha içiyorum.




Sonradan farkediyorum ki şişenin içinde bişiler var!



Anaaa!
Kurbaa yavrularııııı... ıyyyyy... Hemde bir sürü...
Derede içtiğimde ve demin içtiğimde Allah bilir kaç tanesini yuttum.
Anneciiimm.
İçimde büyüyüp Allien olacaklar ve karnımı yırtıp pençeleriyle çıkacaklar..

Kusamadım da..


Hemen Ali'ye koştum "Aliii, don't drink! don't drink! olm böcük var."

Gösterdim ve sordum, henüz içmemiş, boşalttık.

Bi ben ölücem. Ali kurtardı.. Allahım!

Asfalta çıktık ve artık benzinci bulma ümidi ile gidiyoruz, karnımda kurbaa yavruları ile.

Bir türlü benzinci yok, daha doğrusu yerleşim de yok.

Bi Doğan araba gördük durdurduk o da tüplü çıktı. yoksa benzin çekecektik döverek

Sora sora bir yerleşimlere geldik, ama benzinci yok.


Sorduk etrafa, şurda kapanmış bi benzinci var, arkasındaki eve gidin orda bidonla kaçak satıyo dediler.

Gittik tarif edilen yere teyze çıktı karşımıza,"ne benzini benzin menzin yok gidin burdan" diyo. Aksi mi aksi. Ne olduysa, bizi polise mi benzetti ne?

Yalvar yakar vermedi namussuz..

Bir sonraki tarife bastık, artık birilerimiz kaldı kalacak yolda.

Şükür son damlalarla bir benzinci bulduk, nerdeyse pompacıyı öpecektik.

Benzinleri doldurup, kırık çıkıklarımızı toparladık.
Ali tamamen biten arka lastiğini yedekteki lastiğiyle değiştirdi. Kendisi yaptı hemde. Biz ise bakıyoruz melun melun..







Topalanıp devam ettik. hedef Mut.

Mut'a vardığımızda saat 20.00 ye geliyordu. 
Ama orada konaklamayıp Ermenek'e gitmeye karar veriyoruz. (niyeyse)



Hava kararıyor, sevmediğim gece sürüşü ile devam ediyoruz.
Gene gerildim.. yahu şu gece sürüşünü sevmiyorum işte..

Gözüm karanlıkta iyi görmüyor, algım azalıyor, dolayısı ile korkuyorum ve korkulu motor kullanmak istemiyorum.

Asfaltta gidiyoruz tamam ama onunda ayrı derdi var. Etraf trafik. yavaş ta gitmiyoruz. Paso makas.

Saat 22.30 gibi Ermekte'yiz. Ara sor açık bir yer zor bulduk yemek yemeye.




Açlıktan ölmüşüz, hafif atıştırmalarla geçiştirmekten.
Hayvanlar gibi yiyoruz. Esnaf bayıldı bize

Yemekti, çaydı derken saat 23.30 oluyor.




Buraya böyle gece yarısı varmaya çalışmamızın amacı Cem'in bildiği çok güzel bir otel varmış.

Acaip lüks ve acaip ucuz olması sebebi ile orada kalalım diye yardırmışız.
Ancak geldik sorduk ki otel doluymuş, yarın festival varmış ve bütün devlet erkanı o oteldeymiş.

Konaklayacak yer bakıyoruz. Yer yok.

Lokantacı karayolları misafirhanesine bir bakmamızı öneriyor.
Ben ve Dr.Mehmet oraya bakmaya gidiyoruz, cepten arayıp durumu haber vericez.

Gittik, görevli ile konuştuk, yer bulduk. Ortak banyo ve WC var. Sıcak su var. geceliği 8 TL ye anlaştık.

Bizimkileri aradım hadi gelin diyorum, demezlermi biz sizden sonra konuştuk ileride bir çayır mesire yeri varmış orada çadır atıcaz, siz geri gelin.

Çantaları yukarı çıkarmışım, kısmen yerleşmişim, botumu açıp pişen ayaklarımı bir önce rahatlatmak ve sıcak bir duş alıp uyumak istiyorum.

Nerden çıktı şimdi bu macera fikri gecenin 24 ünde.

Saçmalayın abi siz gelin dediysem de ikna edemedim. 
O zaman siz gidin abi biz gelmiyoruz, sabah erken kalkıp sizin oraya geliriz, diyip kalacakları yerin tarifini aldım, kapadım.

Dr.Mehmet ile soyunduk dökündük, WC ye ardından banyo ya girdik, sıcak su sistemi anında ısıtmalı türden. 
Sıcak suyu açıyosun "çat" sigorta atıyo, Mehmet kaldırıyo ben sıcak suyu açıyorum çat sigorta atıyo. hay anasıını. 
Bu saatte bu sorunu çözemeyiz boşver deyip soğuk su ile duşumuzu aldık. Bağıra bağıra...
Hoş dereden alışığız buz gibi suya.

Ardından yumuşak yatağa uzanmamız ile saniyesinde uyuduk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder