5. gün - 07.08.2013
Sabah kalkıp toparlanıyoruz.
Amcabey bizden önce kalkmış kalvaltı masamızı hazırlamış
bile
Kahvaltıya saldırıyoruz.
Ancak bir sorunumuz var; Taner dün gece fena olmuş. Habire
tuvalete gidip durmuş, bozmuş mideyi. Ateş ve halsizlik te var.
Ne yapıcaz falan konuşuyoruz.
Dilek ile Taner kalmaya, biraz daha dinlenmeye karar
veriyorlar. Toparlandığında asfalttan basıp bizi bir noktada veya akşam
konaklama noktasında yakalamayı düşünüyorlar.
Yapacak birşey yok, adam çok halsiz, hadi dinlen diyip biz
çıkıyoruz.
Bu arada Samet'te biraz rahatsız, Taner kadar olmasa da
sıkıntı var onda da.
O da biraz daha dinlenip siz Karagöle gidip gelene kadar
yakalarım diyor.
Yükselmeye başladık
Bi dahakine şu gölü de rotaya ekleyelim
Hedef Karagöl.
Karagöl'e gidip gelicez, yol üstü değil. 10 km uzakta ama
görelim istiyoruz, görmekten başka tırmanması keyifli.
Karagöl'e zirveden bakıyoruz.
Yanına inmek konusunda istekli değilim. Zorlu bir kısmı var,
kasmak istemiyorum.
Neyi ıspatlayacağım ki.
Ama Toker rahat durmuyor ve iniyor
Sonra dönüp geliyor, çok uğraşmadan çıkmayı başarıyor,
motoru da kendi de bu işe uygun.
Dönüp iniyoruz.
Samet ile haberleşiyoruz, daha iyiymiş Darboğaz'da bekleyin
geliyorum diyor.
Darboğaz'a devam ediyoruz.
Darboğaz sevimli gelmiyor, oturacak yer bile bulamıyoruz,
oysa 2009 da çok güzel ağırlamışlar, tepsi ile kafam kadar kalın kirazlar
sunmuşlardı.
Baktık pek tat, misafirperverlik yok, Samet'i arayıp Darboğaz'da
beklemeyip rota üstünde görebileceği şekilde yeşillik bir yerlerde duracağımızı
söyledik.
Yol boyunca teyzeler gördük bizden..
Bi yeşillik gölgelikte Samet'i bekledik, geldi devam ettik.
Yazıgöl yaylasına geldik
Plutonyum abi hemen şarj moduna girdi
Yakındaki yörük çadırına gittim, iki muhabbet edelim diye.
Maalesef beyler yok, bayram namazı için şehire gitmişler.
Çocukları sevdik, oyuncak verdik.
Sağolsunlar onlar da bize ayran ikram ettiler.
Dinlendikten sonra yola koyuluyoruz .
2700 mt civarındaki platodayız.
Önümüzde epeyce düz yol var, bunun gibi
Biraz daha yükselip
İnişe geçiyoruz.
Şu karşıdaki yola ineceğiz.
Burada da dünkü gibi önden tek başıma gidiyorum.
Keyfim katlanıyor.
Bi su çeşmesi buldum, burada bekleyeyim arkadakileri.
Ana! burda dev bir ağaç ta varmış
Ana Ardıç Ağacı
Bu arada tayfa geldi
Sarılıyomuşum gibi çek pampa
Dev ağaçla herkes resim çekildikten sonra devam ediyoruz.
Demeye kalmadı önümüz kesildi
Oha!
Lan Allaan dağında yol kesik, kapı kilitli.
Ne yapıcaz, 100 km geldiğimiz yaylalardan dağlardan geri mi
dönücez, olur mu öyle şey.
Araştır-et, sağ tarafında bi boşluk bulduk, dar falan ama
motorları geçiririz gibi.
Birkaç deneme ve desteklerle motorları geçirdik.
Oh be!
Nefis manzaralar eşliğinde devam ediyoruz.
Bol oksijenli
İyi, erkence geldik, acıktık ta..
Lan!
Şaka mı bu!
Olm bunlar manyak mı?
Ne diye habire yolu kesip duruyolar.
Dağ yolu la bu, başka geçiş yok ki, yan sokaktan falan
aşamayacağıma göre buradan başka yol yok.
Bakınıp duruyoruz, biraz geri gidip alternatif yollar
arıyoruz, yok.
Zincir de sağlam mı sağlam.
Kaldırıp altından geçme şansımız da yok, ortasından yere
sabitlemişler.
Karşıda bir bina var, bağrınıyoruz ama kimse yok.
Ortadan yere bağlanan kısmı kanırtarak sökmeyi başardık, zincir
biraz kalkıyo ama hala motorları altından geçirecek kaldar yüksek değil.
Motorları teker teker yan yatırarak birkaç kişi elle
geçirelim diyoruz.
Başlıyoruz ilkine, önü geçiriyoruz ki biri baarıyo
uzaktan. Hooooo...
Hemen geri çekiyoruz, çaktırmadan da söktüğümüz yeri
takıyoruz.
- Baba bu ne yaaaa. nerden geçicez?
- Siz nasıl girdiniz ki oraya? Yasak bölge orası. Yukarıda
kapı kapalıydı?
(Haaa... şu kapalı kapıdan buraya kadar ki kısım yasakmış
demek ki)
- Kapının yanında boşluk vardı ordan geçtik, onu boşver de
nereye gidelim? 200 km geri mi dönelim dağdan?
- Tabiatı koruma sahası burası, av yasağı var ondan böyle.
- Baba biz avcıya benziyomuyuz, aç ta geçelim gidelim zaten
geldik sayılır.
- Tamam.. ama plakalarınız kaydedicez
- Niye?
- Bi durum olursa falan mecburi
- İyi al baba arkadan, ben yürüyorum..
Bu arada 10.000 Dolara mı ne turistik avcılık
yaptırıyolarmış, bi de tabiatı koruma diyolar.
Paran varsa sorun yok ama beleşe avlanmak yok.
Geçip Çamlıyayla'ya varıyoruz. Samet'in memleketi. Burada
evleri var, ata evi.
Çocukluğu buralarda geçmiş, buralar eskiden yaylaymış şimdi
bildiğin şehir olmuş.
Depoları doldurup Samet'in bağ evine geçiyoruz.
Ev artık yaşayan olmadığından bakımsız ama o doğanın içinde
5 yıldız otel gibi
Bu arada benim midede de hareketlenme başladı.
Biz bişeyle zehirlendik belli ki.
Taner'le haberleştik, hastaneye gitmiş, bağırsak enfeksiyonu
demişler, iğneler falan toparlamış biraz, çıkıp geliyorlar ama varmaları geceyi
bulacak.
Samet daha iyi, kıyısından atlattı gibi, sıra bana gelmiş
demek ki.
Samet tanıdıklarına güveç benzeri bir yemek hazırlatmış,
gidip onu yiyeceğiz.
Pişmesine birkaç saat var, şehri gezelim diyolar, ben siz
gidin ben duş falan alıp geleyim diyorum, halsizim.
Biraz dinleniyorum ama durum pek hoş değil, bağırsaklar
bozulmuş.
Yemeğe gidiyorum. O güzelim yemek bile iştahımı açmıyor,
biraz atıştırmaktan öteye gidemiyorum.
Keyifsizim. Şehirde biraz dolanıyoruz.
Tatlı bi kız buluyorum, azcık seviyorum
Yöresel lezzetleri tadıyoruz
Ben erkenden izin isteyip gidip
yatıyorum, dinlenip yarına iyi olmayı umuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder